İlk Türk astronot olarak tarihe geçen Alper Gezeravcı 17 Ocak 2024’te uzaya gidiyor. Bir Türk olarak bizleri son derece heyecanlandıran bu gelişmeyi merakla takip ediyoruz. Peki arkasından en güzel dualarımızı göndermek ve elbette su dökmek haricinde ne yapmalıyız? Sevgili okurlarım, düşünmeliyiz!
Türkler tarih sahnesine çıktığı günden beri her zaman güç, cesaret ve kararlılığın yansıması olmuşlardır. Bu kavramlara örnek olmak için fevkalbeşer savaşmışlar ve ilerleyen dönemlerde korku salmanın yanı sıra merhametiyle de akıllarda yer tutmuşlardır. İslam dininin Türk karakteriyle buluşması ile birlikte çok değerli işler başarılmış, İslamiyet çok daha geniş topraklara yayılmıştır. Evet, tüm bu işleri başaran atalarımız ve pek nihayetinde büyüklerimizdir. Bilindiği üzere birçok bilim dalında önemli başarılara imza atan hem Türk-İslam tarihi bilim insanlarımız, hem de cumhuriyet dönemi aydınlarımız vardır. Bizler, şimdiki nesil olarak yüzyıllardır süregelen bu önemli topluluğun birer üyesiyiz. Dünya sahnesinde oynanan tek seferlik hayat oyununda en az bir kişiye ilham olmadan perde kapanırsa beyhude geçen zamana üzülecek sonsuz vaktimiz olacaktır.
İlham olmak, bir bayrağı alıp bir adım ileri de olsa başkasına teslim etmek elbette ki bize huzur verecektir.
Düşününce; ülkesine, bayrağına, insanlara veya en basitinden hayvanlara bir katkısı olmadan bir gün geçirmek insana çok anlamsız ve sinir bozucu geliyor. Basit olan kurallara bile uymakta zorlanan insanlar, elbette ki basit bir metni bile okumaya tenezzül etmeyeceklerdir. Fakat siz değerli okurlarım, düşününce iyi insan olmanın temelinde en az bencilliğin ve en çok çalışmanın olduğunu fark edersiniz. İnsanın kendisini düşünmesi elbette ki normaldir. Fakat keyfî kişisel çıkarlar, başkasının hayatını zorlaştırıyorsa bu bencilliktir. Bunu düşünmeyen insan iyi değildir. Ayrıca, çalışan ve bir şekilde faydalı bir iş yapan insan vicdani haz duyar ve çalışmanın verdiği tatlı yorgunluk insanı gereksiz uğraşlardan korur. Fakat kolay değildir.
Zamanın getirdiği günlük alışkanlıklar veya ilgi çekici unsurlardan olsa gerek, fark ediyorum ki, anın bilincinde olan zihinlerin sayısı giderek azalıyor. Bir iş bir şekilde hallediliyor fakat gelecek zamana bıraktığı “layıkıyla tamamlanmışlık” hissi aynı olmuyor. Değerli öğrencilerimle yaptığımız tartışmalar, fikir alışverişleri eskisi kadar tatmin edici gelmiyor. Hızlı cevaplarla doğru sonuca ulaşıp hemen bir sonraki aşamaya, yeni tüketilecek başarı hissine geçme hevesi halihazırda tamamlanması gereken işin kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Düşününce, en basit sorulara en çok zaman harcayanlar inanılmaz işleri başarmış oluyorlar. Daha sonrasında diyoruz ki; “Ah! Bu nasıl bizim aklımıza gelmedi.”
Halbuki aklımıza fırsat vermeden en iyi cevabı bulduğumuz düşüncesiyle tamamlanmış hissedip; ortadaki başarı pastasından ufak bir parça tadıyor ve partiyi özünde sahte bir mutlulukla terk ediyoruz.
Değerli öğrencilerim ve sevgili okurlarım, düşünmeliyiz. Gerekirse uykusuz kalacak kadar düşünüp daha iyi bir insan olmayı hayal etmeliyiz. Daha çok kitap okumayı, daha çok faydalı sohbetler etmeyi düşünmeliyiz. Günü geçirmeye yardımcı olacak küçük hesapları yapmakla yorduğumuz zihnimizi, başkalarının mucize olarak nitelendirdiği işleri yapması için eğitmeliyiz. Bilim, biz insanlara sunulmuş en fiyakalı meşgaledir. Elbette tüm insanların bilim üzerine yoğunlaşıp çalışması beklenmez. Fakat her işte bilim mutlaka vardır. Bilimin sonsuz bir evren olduğunu fark etmek ve bunu kabul etmek gerekir. Bu durumda “Her şey keşfedildi artık bir şey bulamam.” düşüncesi de ortadan kalkacaktır. Yazımın başında bahsettiğim kararlılık özelliği bu noktada bizler için devreye girmelidir.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) bir hadisinde, “Kim ilim talep ederse; bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur.” diye belirtmiştir.
Değerli alimlerimiz ve çalışkan atalarımız bizlere her zaman doğru işler yapmayı ısrarla öğütlemişlerdir. Yakın zamandaki tarihimizde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.” diye öğütlemiştir.
Düşününce; geçirdiğimiz her gün, söylediğimiz her söz ve yaptığımız her işte bu mentalite ile hareket etmek gerekir. Her mesleğin kendine göre var olan tekniğini sorgulayıp öğrenmeye çalışacağız. Ayrıca yine hayatın hangi aşamasında olursak olalım halihazırdaki görevlerimizi de yerine getirmeye çalışacağız. Bir işin muhtemel yorgunluğundan kaçınıp o işi savsaklamak veya işi layıkıyla yerine getirmemek, elde edileceği düşünülen muhtemel rahatlığı en azından vicdanı olarak sağlamayacaktır. Eğer bir insan görevi olan işi gerçekten elinden geldiğince layıkıyla yerine getirmediği halde vicdanen rahat olduğunu söylüyorsa, zaten o kişiye söylenecek bir harf topluluğu kalmamıştır.
Ülkemle ilgili güzel bir haber duyup mutlu olunca ve mutluluğun getirdiği güzel duygularla düşününce, daha iyi olmak için ilham aldığımı söyleyebilirim. Dolayısıyla şahsen ilham kaynağı olduğu için ilk Türk astronotumuz Sayın Alper Gezeravcı’ya teşekkür ediyor ve şimdiden görevinde başarılar diliyorum. Nice bilim insanları, nice astronotlar daha yetiştirecek güzel ülkeme de huzurlu ve başarılarla verim aldığımız uzun yıllar diliyorum.
Sevgilerimle.
Alper Gezeravcı uzay görevi ile ilgili daha çok bilgi için aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz.